Dram

DEVİR

Özet:

Burdura bağlı Hasanpaşa köyünde; her yıl bir çoban yarışması düzenleme geleneği vardır. Bu geleneğe göre çobanlar sürüleriyle beraber teker teker küçük bir su birikintisine girmekte ve suyu peşlerindeki koyunlarıyla birlikte kesintisiz ve hızlı biçimde geçmektedirler. Suyu sürüsüyle beraber tereddütsüz, hızlı ve seri geçen çoban yarışmada birinciliği kazanmaktadır. Takmaz lakaplı yaşlı çoban son sekiz yılın duayen şampiyonudur.
Takmaz ve köydeki genç çobanlar çoban yarışmasında koyunların postunu boyamak için kırmızı renkli bir kayadan aldıkları parçaları elemekte, toz boya elde etmektedirler. Ancak gelecek yıllarda kırmızı renkli kayalardan bulmak zorlaşacağa benzemektedir. Çünkü büyük bir bir maden şirketi köy etrafındaki kırmızı kayaların olduğu yerde dev bir mermer ocağı açmıştır. Ali adlı genç çoban şehirdeki bir nalburdan kırmızı toz boya alır. Köylü o yılki yarışmada koyunlarını Ali’nin şehirden getirdiği hazır boya ile boyar. Ancak Ali yarışta yine dereceye girememiştir. Çobanlıktan bezen Ali yakınlardaki mermer ocağında şoför olarak iş bulur.
Ali mermer ocağındaki patronu ile bir geyik avına çıkar. Patronu avda vurduğu geyiğin boynuzlarını alır. Ali hayvanın boynuzlarının alınmasından rahatsız olur. Dolayısıyla hayvanın yeniden bir bütün olarak dünyaya gelmesi için tahtadan boynuzlar yaptırır. Tahtadan yaptırdığı geyik boynuzlarını, geyiğin ölüsünün olduğu yere bırakır. Geri dönerken yolda tesadüfen kırmızı renkli bir kaya parçası bulur. Bulduğu kaya parçası bundan sonraki yarışlarda koyunlarını boyamalarını sağlayacak kırmızı boyayı onlara sağlayacaktır.

Yönetmen Görüşü:
Anadolunun ortasında bir köyde doğduğunuzu ve hayatınız boyunca çobanlıkla uğraştığınızı hayal edin. Modern hayatın köye girmesinden önce o köyde yaşayan bir çoban için senenin iki önemli anı önemli olurdu. Bu anlardan biri çobanın sürüsüyle ilkbaharda yaylaya çıktığı zaman; öteki de sürüyle beraber sonbaharın başında yayladan köye indiği zamandı. Çobanlar eski dönemlerde sürüleriyle beraber sonbaharın başında yayladan köye tekrar indikleri zaman sürülerini Metin And’ın deyişiyle bir ‘arındırma’ merasiminden geçirirlermiş. Koyun yıkama şenliği adı verilen bu seremoni halen Burdur’a bağlı Hasanpaşa adlı bir köyde devam ediyor. Kökü çok eskilere giden bu seremoninin insanlığın çevre ile ilişkisinin kapitalist topluma göre daha doğrudan yaşandığı zamanları hatırlattığını düşünüyorum. Filmdeki birçok öge bu yaklaşımın yansımasıdır.


Bu sembolik seremoninin modernizmin baskısı nedeniyle yavaş yavaş uygulanamayacağını hayal edin. ‘Devir’ filminin Hasanpaşa köyünden gerçek birer çoban olan oyuncuları (ve karakterleri) işte böyle hissediyorlar. Bu tehlike çobanlar için onca ritüelin ortadan kalkması anlamına geliyor. Çobanlar koyun yıkama seremonisi öncesinde; köy yakınlarındaki kırmızı renkli bir kayadan aldıkları parçaları toz haline getirip o toz ile koyunlarını boyuyorlar. Sonra da koyunlarıyla beraber küçük bir gölcüğe girip gölü bir tarafından ötekine hızlı ve kesintisiz biçimde geçmeye çalışıyorlar. Gölü kesintisiz ve hızlı geçen sürü birinciliği kazanıyor. Açıkçası bu yarışmanın alışılageldiği biçimde yapılması için kırmızı renkli bir kaya geleneksel öneme sahip. Ne yazık ki, kırmızı kayanın bulunduğu arazi bir maden şirketi tarafından yenilerde ticari amaçla işletilmeye başlanmış, dolayısıyla arazideki kırmızı kayalar çıkarılmaya yüz tutmuştur. Çobanlar koyun yıkama şenliği için gereken bu kırmızı kayayı, köy etrafında aramaya başlarlar. Bu arayışı başlatan yaşlı bir çobandır. Ama yaşlı çobanın amacı sadece kırmızı kaya bulmak değildir. Yaşlı çoban genç çobanların koyun yıkama yarışmasını, ‘acaba bu yıl kim birinci gelecek?’ anlayışına indirgemeye başladıklarını farketmiştir. Ona göre bu anlayış hayatı şekillendirmek için verimli bir anlayış değildir. Seremoni, kırmızı kaya ve onca ritüel aslında doğayla günümüzdekinden daha başka türlü bir ilişki kurmak ve kadim insani değerleri yaşamak için lazımdır. Yaşlı çoban gençlere başka türlü düşünmeleri gerektiğini anlamaları için küçük ödevler verir.


Bu film, inançlarıyla modern dünya arasında kalmış, nereye ait olduklarını öğrenmek veya gençlerine öğretmek için mücadele veren çobanların yaşadığı tuhaf, komik, zaman zaman trajik dünyayı ele alıyor. Film; esin kaynakları, gerçekliği ele alış biçimi, yapısı ve inşa ediliş tarzıyla da günümüz sinemasına yapım, üretim ve anlayış bakımından yeni bir soluk getirmeyi amaçlıyor. Devir kültürel ve tarihsel mirasla ilişki kurmak bakımından benim daha önce gerçekleştirdiğim filmler zincirini başka bir bağlamda, farklı bir yolla devam ettirmektedir.

Yıl:

2013

Yazar & Yönetmen:

Derviş Zaim

Yapımcı:

Derviş Zaim

Sponsor:

Sarten Ambalaj Sanayii sponsorluğuyla

Oyuncular:

Ali Coban • Shepherd Ali • Ali Özel, Mustafa Coban • Shepherd Mustafa • Mustafa Salman, Ramazan (Takmaz) Coban • Shepherd Ramazan (Takmaz) • Ramazan Bayar

Uygulayıcı Yapımcı:

Emre Oskay

Yardımcı Yapımcı:

Marsel Kalvo

Kurgu:

Aylin Zoi Tinel

Kamera:

Taner Tokgöz • Engin Örsel •Osman Nuri İyem
Ali Tansu Turhan • Alican Muhittin Dilege • Çağdaş Yıldırım

Ses Tasarım:

Burak Topalakçı

Ses Kayıt:

Mustafa Bölükbaşı • Dinos Kittou •Özgür Özden

Dijital Proje Artist:

Volkan Duran

AFİŞLER

Fotoğraflar

KAMERA ARKASI

Fragman ve Filmden Parçalar

İzle

Dilerseniz itunes üzerinden satın alarak veya kiralayarak izleyebilirsiniz.

MEDYADAN

DIŞ MEDYA
TÜRK MEDYASI
Sungu çapan, Gelenekle Moden Hayat Arasında, Cumhuriyet, 31.05.2013

Gelenekle modern hayat arasında Burdur’un bir köyünde (Tefenni-Hasanpaşa) her yıl düzenlenen, postları toprak boyayla kırmızıya boyanmış koyunların çobanlarının öncülüğünde bir dere boyunca koşturup suyu geçmeleri üstüne yapılan ve suyu koyunlarıyla birlikte en hızlı geçen çobanın kazandığı geleneksel yarışmada 7 yıldır birinci gelen, Takmaz lakaplı, yaşlı ve deneyimli çoban (Ramazan Bayar), yarışmanın ince ayrıntılarını ve tüm bildiklerini genç çobanlara aktarıyor.
Ne var ki koyunları boyamak için kullanılan kırmızı kayaların bulunduğu bölgede yeni mermer ocağı açmış olan maden şirketinin bir kereden fazla izin vermemesi üzerine geleneksel yarışma tehlikeye girince, İstanbul’a gidip mezbahada çalışmaya başlayan çoban Ali (Ali Özel) nalburdan kırmızı toz boya alıp dönüyor köyüne.
Görmüş geçirmiş Takmaz’ın öğrettikleriyle genç çoban Mustafa’nın (Mustafa Salman) yeni yarışmayı kazandığı, Ali’ninse kaybettiği filmde, sonunda çobanlıktan bezerek madencilere şoför olan Ali, geyik avına çıkan mühendise de rehberlik ediyor ve tesadüfen yeni bir kırmızı kaya buluyor…
Yönetmen Derviş Zaim’in, köylülerin topluca çıktığı bir yağmur duasıyla başlayan yeni filmi “Devir” gece-gündüz bir şenlik havasında süren bu geleneksel yarışma bağlamında, peygamber mesleği çobanlığa dair, belgeselle kurmacayı harmanlayan bir deneme.
İnançları ve gelenekleriyle günümüzün modern dünyası arasında kalakalmış çobanların “tuhaf, komik ve trajik” de olabilen dünyasına kamera tutan “Devir”, yönetmenin deyişiyle belgeselle kurmacayı buluşturup fantastik öğelere de yer ve önem veren, farklı bir film.
Yörenin kendilerini canlandıran, amatör oyuncularının sempatik kıldığı “Devir”, Derviş Zaim’in önceki eserlerinde göze çarpan belirgin gelenekten yararlanma eğilimini daha farklı bir bağlamda devam ettirdiği, insanla doğa, gelenekle modern hayat arasındaki bağlantıları ve ayrımlara el atan, belgesel tarzından da yararlanan, 75 dakikalık, değişik bir kurmaca film.
Bu yılki İstanbul Film Festivali’nde jüri özel ödülü kazanan “Devir”, yine çoğu önemsiz ve hafif filmlerle dolu, yeni haftanın seyre değer yerli yapımı olarak öne çıkıyor.

Ömür Gedik, Hürriyet Keyif, 01.06.13

Derviş Zaim, aynı önceki filmleri Filler ve Çimen, Cenneti Beklerken ve Nokta’da olduğu gibi Devir’de de yine gelenekler üzerinden anlatıyor derdini.
Ancak bu kez, hatta ilk kez tamamen amatör oyuncularla yapıyor bunu ve gelenek, doğallık, tazelik kavramına daha uygun bir yöntem seçmiş oluyor.

Ercan Dalkılıç, Derviş Zaim’den Yeni Bir Film, Aydınlık, 31.05.2013

İlk uzun metrajı ‘Tabutta Rövaşata’ ile sinema tarihimize ‘eşsiz bir iz bırakan Derviş Zaim, ardından ‘Filler’ ve ‘Çimen’le yakın Türkiye’nin karanlık sularına dalarak Susurluk Olayı’na değin uzanan kara bir politik-drama filmi yapmıştı. Derviş sinemasında leitmotif olarak işlenegelen bize ait değerlerin ilkini de bu filmde görmüştük. Derviş, Filler ve Çimen’de Sanem Çelik’in canlandırdığı Havva Adem karakteri üzerinden ‘Ebru Sanatı’nı perdeye taşımıştı. 2008 yapımı Nokta’da Hat Sanatı’nı işleyen yönetmen, şimdi de son filmi Devir’de hikâyesini Burdur’un Hasanpaşa köyünde yapılan ‘çoban yarışması’ adlı geleneğin etrafında örüyor. Derviş’in 15. Uluslararası Eskişehir Film Festivali’nde yapılan söyleşide belirttiğine göre bu geleneğin kökü ta Antik Hellen’e dayanıyormuş. O zamandan beri yapılan bu yarışmada çobanlar en kısa sürede ve durmaksızın arkalarında sürüyle birlikte dereyi geçmeye çalışıyorlar…

Yönetmen, oluşturduğu bu izleğin yoluna ara çatışmaları eklemeyi de eksik etmemiş. Çoban Ali’nin İstanbul’a gelip doğru düzgün bir işe tutunamaması, köyün yakınına kurulan maden ocağının doğayı tehdit etmesi vb. değiniler, dramanın gücüne güç katmış. Bununla birlikte; filmin eleştirel bir perspektif kazanmasını, yani boyutlanmasını sağlamış, gerçeklikten çokça beslenen bu yan küçük hikayeler…
Derviş Zaim’in en önemli özelliği, sinemamızın gerek öz gerekse biçim olarak en yenilikçi yönetmenlerinden biri olmasıdır.
Zaim, ‘Devir’ filminde de yeni bir başarıya imza atıyor; söz konusu çoban yarışması üzerinde bir sosyolog gibi uzun araştırmalar yaptıktan sonra kafasında yarattığı kurmacayı, bu araştırmanın üzerine giydirmeyi deneyerek daha önce görülmemiş bir alt-türü sinema literatürüne katmış bir yönetmendir. Derviş Zaim’i kutlarız.

Olkan Özyurt, Gelenek, Doğa ne yana düşer ustam? Sabah Cumartesi, 01.06.2013

Derviş Zaim, Batı’nın bulduğu ve zamanla evrensel hale gelen sinemaya, bu coğrafyadan bir katkı sunmanın peşinde kaç zamandır. Bu katkı için de ‘gelenek’le bağ kuruyor. Hat, ebru, minyatür, gölge oyunları bunun için Zaim’in filmlerinde kah içeriğin kah biçimin belirleyicisi oluyor. Bu anlamda Zaim, sinemadaki genel eğilimlere, ‘formüllü başarılara’ yüz vermeden yenilikçi bir tavırla hareket ediyor. Ki sinema bir evrim geçirdiyse, yıllar içerisinde bu tür cesur, yenilikçi yaklaşımlardır fitili ateşleyen.
Zaim, Devir’de yüzyıllardır süren ve kitaplara geçen bir çoban yarışması üzerinden doğa insan ilişkisine odaklanıyor.
Burdur’a bağlı Hasanpaşa köyünde devam eden bir ‘gelenek’ bu yarış. Yarışmadan anladığımız, insanlığın kapitalistleşme ve modernleşme öncesinde doğayla kurduğu ilişkinin nasıl ‘barışçıl’ olduğu yönünde.
Ama öte yandan film insanın doğaya hükmetme hırsının, sermayenin ‘doğayı’ para olarak görmesinin sonuçlarını da gösteriyor. Bakir toprağı parçalayan kepçeler, zevkine öldürülen geyikler, gereksiz başarı hırsı… Yılların geleneği içerisinde doğayla barışçıl ilişki kuran çobanlar da bu vahşileşme karşısında şaşkınlıkla bakmıyor, bocalıyorlar. Aslında bu şaşkınlık ve bocalamanın denk düştüğü bir soru var akıllarında: Neden? Bu, filmin de sorusu aynı zamanda.
HAYAT FİLMİ DOĞRULADI: Zaim’in ele aldığı meselenin hayati bir yönü var elbet. Ama hayati olmakla birlikte insan doğa ilişkisi artık güncel de.
Mesela, Gezi Parkı’nda yaşanan olaylar bile hayatın filmi nasıl doğruladığını bize göstermiyor mu?
Filmografisinin en ayrıksı filminde Zaim, gerçek çobanlara başrolü vererek, gerçek mekanlarda çoğu zaman mizansen yaratmadan çekimler yaparak kurmaca da olsa daha belgeselvari bir film çıkarıyor.
Filmin verdiği gerçeklik duygusunun yoğun olması da bu yüzden. Filmin, naif bir hali olsa da, riskli, hayata geçirilmesi zor olduğunu söylemek gerek. Bu zorluk karşısında kurgu kozunu kullanıyor Zaim ve ortaya da 21. yüzyıl Türkiyesi’nden acı bir manzara koyuyor önümüze.

Alin Taşçıyan, Toprakla Koyun Gerisi Oyun, Star Cumartesi, 01.06.2013

Burdur’da bütün kadim inanışlardan süzülerek gelen bir çoban yarışmasını anlatan Devir filmi, yönetmen Derviş Zaim’in dehasını kanıtlar gibi.
DERVİŞ Zaim’in sinemasında yeni bir açılım, Devir. Yönetmen ilk kez amatör oyuncularla çalıştığı bir doküdrama gerçekleştirdi. Devir gerçek mekan, kişi ve olayların belgesel görüntülerinin kullanıldığı, fantastik öğelerin de bulunduğu bir kurmaca öykü anlatıyor. Buna rağmen görsel açıdan Zaim’in önceki filmlerine kıyasla çok daha yalın. Yine de yönetmenin alamet-i farikası olan çok katmanlı yapı bu filme de egemen.
Devirin çokanlamlılığı daha adından başlıyor: Dönem, periyot, döngü, çevrim, dönüş, görev değişimi, aktarma, dolaşma…
Olay, Burdur’un Hasanpaşa Köyü’nde düzenlenen bir yarışma çerçevesinde gelişiyor: Çobanlar, dağdaki kayalardan elde ettikleri kırmızı tozla (kurban kanı simgesi) boyadıklan koyunlan hızlı ve etkin biçimde sudan geçirmeli… Deneyimli çoban Takmaz, birinciliği kimseye kaptırmıyor ama hırs değil, koyunlannı koruyarak güvenlerini kazanmanın olmanın getirdiği bir başan bu. Hakem “Toprak ve koyun, gerisi oyun” dese de genç çoban Ali, birinci gelemeyecek olmanın sıkıntısını yaşıyor ve şansını başka işlerde aramaya başlıyor… Koyun sürülerini güden çoban yerleşik insan uygarlığının kadim arketiplerinden biri.
Bütün ilk peygamberler çobandır…
Kurban da hep koruyucudur…
REFERANSLAR DEHASI Zaim’in filmi İstanbul Boğazı misali biri yüzeyden biri dipten iki ters yönde akıntıya sahip. Yüzeyde, gelenekleri korumaya çalışan küçük bir pastoral toplumun varoluş sıkıntılarını görüyoruz. İşsizlik ve asırlardır dolaştıkları dağları parselleyen şirketler aracılığıyla kapitalizmin uzun eli bu ücra köşeye kadar ulaşıyor. Kırmızı kaya toplamak için dağa çıkan çobanların önüne bir maden şirketi dikiliyor! Toprak ve koyun dışında her şeyin önemsenmeye başladığı kıyıcı bir modernite egemen oluyor Arcadia’ya. Sitelerini deniz kıyısında kuran Yunanlılar yeşil ve sulak iç bölgeleri, yani Arcadia’yı ütopya olarak görürdü.
Çobanların ve sürülerin tanrısı Pan’ın bereketli topraklarıydı orası.
Latin şairler ise Arcadia’yı ölünce gidilen cennet bahçesi olarak hayal etti. Nicolas Poussin’in Louvre’daki ünlü tablosu Etin Arcadia ego yazan bir mezar taşına bakan üç çobanı resmeder. Rönesans ile birlikte kentler büyüdükçe doğaya ve doğal hayata özlem başgösterdi Avrupa’da… Pek çok eser verildi bu konuda. .. Devir’in dip akıntısı işte bu yöne doğru… Antik Yunan’daTanrıların habercisi Hermes’i çoğu zaman Krioforos/ Koç Taşıyan olarak görürüz. Hıristiyanlıkta ‘İyi Çoban’a yani İsa da sırtında koçla tasvir edilir. İnsanların günahları uğruna kurban edildiği için “Tanrı’nın Kuzusu” olarak da nitelenir…
Onun Mesih olarak gelişini haber veren Vaftizci Yahya da çobandır ve elinde asası, ayaklarının dibinde kuzularla tasvir edilir (Filmdeki bir duvar halısına dikkat!).
Hermes Krioforos koyunları meradan indirdikten sonra onları Burdur’daki çobanların yarışının simgelediği bir yıkama-temizlemearmdırma töreninden geçirirdi.
Suyla vaftiz edilme de bir arındırma, saflaştırma ritüelidir. Derviş Zaim’in Burdur’daki yarışmaya devrettiğini gördüğü bütün bu zengin referanslar dehasına referans değilse başka nedir bilmiyorum…

Atilla Dorsay, Görkemli ve Hüzünlü Bir Festivalden Kalan, Sinema, 01.05.2013

Derviş Zaim’in Devir’ini çok beğendim. Her dem yenilikçi Zaim bambaşka bir şey denemişti: Bir Burdur köyündeki gelenekleri gerçek köylülerin katılımıyla birebir yakalarken işin içine kültürel ve çevreci kaygıları da katan ve alçak sesle önemli şeyler söyleyen bir film.

Vecdi Sayar, Festivalin Yarışmacı Yerlileri, Taraf, 14.04.2013

Burdur’un Hasanpaşa köyündeki bir çoban yarışmasını anlatan bu belgesel-kurmaca karışımı, favorilerim arasında. Doğayı ve insanla bütünlüğünü son derece duyarlı, şiirsel bir dille anlatan, zekice kullanılmış fantastik ögeler içeren bir film. Toplumsal değişimi ve bunun insanımız üzerindeki etkilerini gözler önüne seren, gösterdikleri kadar düşündürdükleriyle de önem kazanan bir yapım. Zaim, geleneksel kültürümüzün farklı unsurlarını yorumlayan üçlemesinin ardından gelen bu filmde de ‘gelenek’in sürekliliği temasına sadık kalıyor. Doğal çevremizin ve geleneksel değerlerimizin büyük bir hızla tahrip edildiği günümüzde Devir önemli bir çalışma.

Önceki Film

Sonraki Film