Çağdaş Sanat

BERZAH

Derviş Zaim, Rüya (2016) adlı uzun metrajlı kurmaca filminden sonra filmdekilerle aynı karakterlerin yer aldığı Rüyet romanını (YKY-2019) yazar. Berzah adlı enstalasyon-performans ise Zaim’in Rüya adlı sinema filmi ile başlayan ve Rüyet romanı ile devam eden farklı disiplinlerdeki eserlerine çağdaş sanat alanından farklı bir halka eklemeyi amaçlıyor. Zaim’in Berzah adını verdiği ilk enstalasyon – performansı, Rüyet adlı romanın bütününün sanki bir bayrakmış gibi büyük bir beze basılmasını ve Lefkoşa’nın göbeğindeki Osmanlı-Venedik yapılarının yanında duran bir bayrak direğine asılmasını, orada zaman içinde erimesini içermektedir. Girişim, erimek, kaybolmak, yeniden doğmak ve geçicilik üzerine düşünmeye davettir. Bunlara ek olarak sinema, edebiyat ve çağdaş sanat arasında süreklilik arz edecek bir ağ yaratma çabasının ilk adımıdır.
Derviş Zaim kariyerinin ilk enstalasyon performansını, şahsi tarihinin ilk ve önemli mekanı Kıbrıs’ta gerçekleştirmeyi tercih etmekten mutluluk duyduğunu belirtmektedir.

 


 

Küratör Notu

Eserin Başlangıç Tarihi: 08.06.2024

Eserin Kendini Yok Etme Tarihi: Belirsiz

Gelişigüzel rüyalardan bir performans inşa edebilir misin?

Berzah, iki deniz arasındaki karayı, iki denizi ayıran yeri işaret eder. İslam’da ise berzah, yaşam sona erdikten sonra ölünün yargılanacağı (dirileceği) güne kadar beklediği ara süreci (beklediği yeri) tanımlar. “Ölümü nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin her insan mutlaka bir berzah döneminden geçecektir”. Aslında yargısının sonu her ne olacaksa olsun, berzah dönemi nötr bir bekleme aralığıdır. Öte yandan berzah aslında henüz var olmamış dipsiz bir karanlık olarak da düşünülebilir, bir boşluk diyarı. 

 

“Zaim’in daha önce gerçekleştirdiği Rüya sinema filmi ve Rüyet romanı ile birlikte düşünüldüğünde arada kalmış, varlığı belli belirsiz olan bu karanlık yer, her ne kadar iki nokta arasındaki bekleme sürecini temsil etse de özünde sınırsızdır. 

 

Derviş Zaim’in ‘Berzah’ı, yönetmen ve yazar olan sanatçının ilk performansı. Bu performans aslında bir sürecin başlangıcı olacak. İkili zıtlıkların tam ortasında göndere çekilecek olan Rüyet’in sayfaları, bir bekleyiş sürecini başlatacak. Beklenecek ise; göndere çekilmiş Rüyet’in, zamanın doğal tahribi karşısında yavaş yavaş yok olmasıdır. Süresi henüz kestirilemeyen bu yok oluşa tanıklık da, sanatçının ilk enstalasyonu olacak. 

 

Bu noktada; Gustav Metzger’in 1959’da ortaya attığı Kendi Kendini Yıkan Sanat ilkeleri düşünülebilir. Metzger’e göre: “Kendi-kendini yıkan resim, heykel ve yapılar; fikrin, mekânın, biçimin, rengin, metodun ve bütünlüğün bozulmasının toplam bileşkesi olmalıdır”. Böyle kurgulanmış bir eserin zaman içerisinde orijinal hiçlik durumuna dönmesi gerekiyor. Zaim’in ‘Berzah’ı da, henüz süresini bilmediğimiz bir zaman diliminde,kendi kendini yok ederek; kurgulandığı mekânın tarihinin ve bilinçdışının bir parçasına dönüşecek. Bu kendi kendini yıkma süreci, izleyiciye eseri uzun süre izleme ve gözlemleme olanağı tanıyacak.

 

Performans ve enstalasyonun mekânı olan Çağlayan Parkı’nın tarihi 1940’lara kadar gidiyor. Tuncer Bağışkan’a göre; ‘Cevizli’ ile ‘Derviş’ adlarıyla da bilinen Loredano Burcu altındaki hendekte bulunan Çağlayan Çocuk Bahçesi, Lefkoşa’nın kuzey kısmında yapılan en eski çocuk bahçesi olarak bilinmektedir.    Bu hendek, bir açıdan kentin eski ve modernleşmeye başlayan kısmının o dönemki sınırlarından biriydi. Son yıllarda Lefkoşa’nın eski yerleşkesi Surlariçi, hızlı bir dönüşüm geçiriyor. Pekâlâ onlarca yıla yayılmış demografik katmanlar da,bu dönüşümden nasibini alıyor. Bu hızlı dönüşüm, bugün farklı kültürel ve ekonomik katmanları ve olguları iç içe geçirmiş bir palimpsest alan kuruyor. Metinler-arası bir okuma ile bu katmanlar ve olgular geniş bir yorumlama sahasını önümüze açıyor. 

 

Zaim, performansını sterilize ve tanımlanmış bir sergileme alanında gerçekleştirmek yerine, sokağa inmeyi tercih ediyor.  Performansın, kentin sembolik bir noktasına taşınması birçok açıdan çok önemli. Zaim, performansı mahallenin kozmopolit sakinleri ile birlikte hayata geçirecek; bir mahalle düğünü ya da cenaze gibi olağan bir mahalle buluşması yaratacak. Herkesin ortaklaşacağı ve bir parçası olacağı performans, Eklektik Manifest’in diaspora kontekstinin de en geniş katılımcılı ve spontane parçası olacak.

Halil DURANAY

Berzah - 8 haziran sonrası enstalasyonun erimesi sürecine dair video - fotoğraf galerisi

Derviş Zaim Berzah adlı Enstalasyon-Performansı ile Eklektik Manifest’te.
Derviş Zaim, sinema ve edebiyattan sonra kariyerinin ilk çağdaş sanat girişimi olacak bir enstalasyon-performans ile 11 Mayıs- 22 Haziran 2024 tarihleri arasında düzenlenen Eklektik Manifest’te yer almaya hazırlanıyor. Zaim, Rüya (2016) adlı uzun metrajlı kurmaca filminden üç yıl sonra sonra filmdekilerle aynı karakterlerin yer aldığı Rüyet romanını (YKY-2019) yayınlar. Berzah adlı enstalasyon-performans ise Zaim’in Rüya adlı sinema filmi ile başlayan ve Rüyet romanı ile devam eden farklı disiplinlerdeki eserlerine çağdaş sanat alanından farklı bir halka eklemeyi amaçlıyor. Enstalasyon-performans, kültür politikaları ve arşiv merkezi ARKHE tarafından Eklektik Manifest adlı Lefkoşa Bienaline Giriş projesinin parçası olarak Lefkoşa’da sergilenecek.
Derviş Zaim’im Yorumu:
Derviş Zaim Berzah adını verdiği girişimi, muhafaza etme, ölümlülük, geçicilik üzerine
düşünme ve hissetme daveti olarak nitelendiriyor. Berzah adlı enstalasyon-performans aynı zamanda Derviş Zaim’in Rüya adlı sinema filmi, Rüyet adlı romanıyla başlayıp birbiri ile ilişki içinde devam eden mimari, sinema, roman ve çağdaş sanat gibi farklı sanat alanları arasında süreklilik arz edecek bir ağ yaratma çabasının ilk adımı.
Berzah’ın, 08.06. 2024 tarihinde Lefkoşa’da Çağlayan parkında sergilenmeye başlanması ve ucu açık bir süreçte kendiliğinden eriyip kaybolması öngörülmektedir.
Derviş Zaim, sinema ve edebiyat alanındaki eserlerinden sonra yapacağı kariyerinin ilk çağdaş sanat girişimi olan Berzah’ı şahsi tarihinin önemli mekanı Kıbrıs’ın Lefkoşa kentinde, farklı enerjileri barındıran Çağlayan semtinde gerçekleştirmekten mutluluk duyduğunu belirtmektedir.
Zaim’in Berzah adlı enstalasyon ve performansının öncesinde gerçekleştirdiği ve girişimin öncesinde yer alan sinema filmi Rüya ile Rüyet romanı ile ilgili bilgiler aşağıdaki gibidir. 
Rüya Filmi İle İlgili Kısa Bilgi:
Yapımcılığını Yeşil Film’in üstlendiği, senaryosunu ve yönetmenliğini Derviş Zaim’in
gerçekleştirdiği Rüya filminin başrollerini Gizem Erdem, Ebru Helvacıoğlu, Dilşat Bozyiğit, Gizem Akman, Mehmet Ali Nuroğlu, Enis Arıkan, Murat Karasu ve İbrahim Selim, Osman Alkaş, Ayşe Lebriz, Murat Kılıç, Atılay Uluışık gibi başarılı oyuncular paylaşıyor. Mimari sanatını genç bir kadın gözünden anlatan Rüya filmi, Derviş Zaim’in dokuzuncu uzun metrajlı sinema filmi olma özelliğini de taşıyor. Filmde, gelenekten ve tarihten devraldığı mirası taşımaya çalışan bir yandan da süreklilik içinde değişerek hayata devam etmenin peşinde olan bir mimar kızın hikayesi anlatılıyor. Ne var ki mimar kız günümüz İstanbul’unda hayallerini gerçekleştirmek üzere uğraşırken kendini sürükleyici bir suç hikayesi içinde buluyor.
TC Kültür Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü katkılarıyla Sarten A.Ş., sponsorluğuyla gerçekleştirilen Rüya, Derviş Zaim’in geleneksel sanatlara olan ilgisini devam ettirdiği bir özelliğe sahip olmasının yanısıra aynı zamanda Zaim’in doğa üzerine gerçekleştirdiği filmler dizisine de ayrı bir katkı sunuyor. Bu anlamda Rüya filmi, Derviş Zaim’in geleneksel sanatlardan esinlenerek yaptığı filmler ile doğa üzerine eğilen filmlerinin bir ortak paydada buluşmasını temsil ediyor.
Derviş Zaim’in Yorumu Sine İstanbul’da yaşayan genç bir kadın mimardır. Kültürü ve tarihi radikal kesintiler ve süreksizliklerle dolu bir coğrafyanın kızı olarak, gelenekten ve tarihten devraldığı malzeme ile beraber değişerek hayata devam etmenin peşindedir. Bir mimar olarak kültür ve tarihinin ona verdiği geleneksel yapılardan daha farklı cami biçimleri olup olamayacağını merak eder.
‘Değişerek devam edebilmek’ fikri etrafında yeni ve farklı, ama ayakları yere basan, sahih bir yapı tasarlama meselesini araştırır. Bu esnada ofisi batmaktan kurtaracak parayı kazanmaya çalışarak hayatta kalmaya çalışmaktadır. Ama bu konuda çok başarılı değildir. Hayatta kalabilmek ve olan bitene karşı etkisiz bir tanık olmanın bir adım ötesine geçmek için formül nedir? Sine’nin bu zor soruya vereceği kolay yanıtları yoktur. Bir yandan her şeyi bırakıp kaçmak ister. Öte yandan yer kayması yüzünden sosyal konutları çöken varoş sakinlerine yardım etmek için kendini ve mimarlık kariyerini riske atar. Zor durumdaki insanlara el uzatmak için büyük bir farkındalık kampanyasını bütün İstanbul'un görebileceği şekilde, dokunaklı ve görkemli biçimde gerçekleştirir. Her şeye rağmen umudu temsil eder.
Film, yedi uyuyanlar menkıbesini bir ütopya felsefesi şeklinde yorumlama eğilimindedir. Yedi uyuyanlar ütopyalarını gerçekleştiremeyeceklerini anlayınca onu koruyabilmek için uykuya yatmışlar, ütopyaları gerçekleşinceye kadar var olan düşlerini uyuyarak korumaya çalışmışlardır. Filmin kadın mimar karakteri de insani, mesleki ve sanatsal ütopyalarını koruyabilmek için uyumak amacındadır. Ancak ne yazık ki ‘insomnia’ hastalığına yakalanmıştır. Bilinçdışı bir itki ile ütopyalarını korumak için güvenle, rahatça uyuyabileceği bir mekan tasarlar. Bu mekan neredeyse bir mağarayı andırmaktadır. Yedi uyurlar efsanesini akla getiren bu cami gerçekte Sancaklar Camii’dir.

Rüyet adlı Roman İle İlgili Bilgiler:
Derviş Zaim’in 1992 yılında Yunus Nadi Roman Armağanı’nı kazanan “Ares Harikalar
Diyarında” adlı romanından sonra kaleme aldığı ikinci eser olan “Rüyet”, geçmiş ile gelecek, kendisi olmak ile bir başkası olmak arasında salınan insan ruhunun anlam bulma ve kendiliğini oluşturma çabasını ele alıyor.
Romanın baş kahramanı Sine adlı bir mimarın gözünden anlatılan hikaye, İstanbul’da
günümüzde geçiyor. Sine, amcalarının yönettiği bir mimarlık mühendislik şirketinde
çalışmaktadır. Ancak şirketin borçları, mimarlık ve inşaat faaliyetlerinin günümüzdeki işleyiş biçimi onu gittikçe daha fazla rahatsız eder. Hayatının labirentinden bir çıkış yolu ararken eline hiç yayımlanmamış, yarım kalmış bir Birinci Dünya Savaşı hatıratı geçer. Hatıratta yazılanlarla kendi hayatı arasındaki küçük paralellikler dikkat çekicidir. Sine, bu metinle olan etkileşiminde ruhunu huzura erdirecek bir ipucu bulabilecek midir?
Rüyet’i kaleme alırken etkilendiği kaynaklardan birinin de Şeyh Galip’in Hüsn-ü Aşk mesnevisi olduğunu söyleyen Zaim, divan edebiyatının son büyük eseri olarak adlandırılan bu mesneviyi ele alarak, onu roman sanatının olanakları ile yeniden yazmaya ve inşa etmeye girişmiş.
“Eğer tecrübelerim beni yanıltmıyorsa, roman sanatı içinde Batılı geleneklere olduğu kadar Doğulu kaynaklara da yaslanmanın sahih ve hakiki bir yapıt üretmek bakımından sağlıklı olabileceğini düşünüyorum” diyen Zaim, “Rüyet sadece büyük şair Şeyh Galib’in divan edebiyatının son büyük eseri olarak kabul edilen mesnevisine selam göndermekle yetinmiyor, onun yanısıra Spinoza’ya, Batılı roman biçimlerine, yirminci yüzyılın Batı kökenli çağdaş sanat düşüncesine de yer veriyor. Çünkü bütün bu yelpaze insanlık hazinesinin ve üzerinde durduğumuz topraklarda yaşayanların ortak mirası konumunda bulunuyor” diyor.

Belirtmek istediğim ikinci konu, Türk roman geleneği içinde tartışılan damarlardan biri olan Doğu Batı gerginliğine odaklanacak. Bu ikilemi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın trajedi olarak konumlandırdığı, Oğuz Atay’ın ise ironi sanatını kullanarak aşmaya çalıştığı kabaca söylenebilir. Rüyet, sözünü ettiğimiz Doğu Batı gerilimini ayrı bir yaklaşımla ele almaya gayret ediyor.
Altını çizmek istediğim üçüncü nokta kitabın açık bir yapı oluşturma gayretine ilişkin olacak.
Rüyet, tarihsel, kültürel kaynaklara, edebiyata, mimariye, çağdaş sanata, mitlere ve sinemaya açık bir yapı olarak inşa edilmiştir. Daha ayrıntılı ifade edecek olursam, Rüyet romanı az evvel saydığım sanatlar, düşünceler, mimari ve estetik birimler ile karşılıklı bir alışveriş içindedir.
Kendi dışında bir sürü alan ile zamansal, mekânsal, eşzamanlı ve ardzamanlı bir
metinlerarasılık ilişkisi yaratmanın peşine düşmüştür, her türlü alışverişe açık olacak şekilde kurulmuştur. Metnin bu tavrını, halihazırda varolan edebi, sinemasal, kültürel ve tarihsel bir sürü gerginliğin aşılması için bir imkân olarak değerlendiriyorum.
Roman Rüya adlı filmin öncesindeki olayları ele almaktadır.
DERVİŞ ZAİM ÖZGEÇMİŞ
Derviş Zaim 1964 yılında Kıbrıs’ın Limasol kentinde doğmuştur. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olmuş, ardından Warwick Üniversitesi’nden Kültürel Çalışmalar dalında MA almıştır. Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Sanatta Yeterlilik programını bitirmiştir.
Bugüne kadar on film ve bir belgesel yönetmiştir. Filmlerinin senaryosunu yazmış ve çoğunun yapımcılığını da üstlenmiştir. Ares Harikalar Diyarında adında romanı ile 1994 Yunus Nadi ödülünü kazanmıştır. İkinci romanı Rüyet Nisan 2019’da yayınlanmıştır. Çok sayıda yerli ve uluslararası film festivalinde yer almış ve ödüller kazanmıştır. Halen Maltepe, Yakındoğu, Ankara Bilim Üniversitelerinde ders vermektedir.
Filmleri:
1996 Tabutta Rövaşata (Somersault In A Coffin)
2000 Filler ve Çimen (Elephants and Grass)
2003 Çamur (Mud)
2003 Paralel Yolculuklar (Parallel Trips- Ortak yönetmen – belgesel)
2006 Cenneti Beklerken (Waiting For Heaven)
2009 Nokta (Dot)
2010 Gölgeler ve Suretler (Shadows and Faces)

2012 Devir (Cycle)
2014 Balık (Fish)
2016 Rüya (Dream)
2020 Flaşbellek (Flashdrive)
2023 Tavuri (Tavuri)